Bisiklet sporu adına gerçekten dolu dolu bir sezon geçirmiştik; lakin hep gönlümüzün başucunda bir eksiklik hissiyatı vardı. Nedendi niçindi bu eksiklik…
Tüm Seydişehir’in hasretle beklediği kar yoğun bir şekilde yağınca anlamıştık cevabı. 21 Aralık Çarşamba günü başlayan ve 22 Aralık sabahına okulları tatil ettirecek seviyeye ulaşan kardı gönlümüzdeki hissiyat boşluğunu dolduracak şey. Bu sefer Ömer Aydoğdu gıdıkladı içimizdeki çılgınlığı 21 Aralık’ın akşamından. Kimse demedi yarım metre karda bisiklet sürülür mü diye. Çünkü az da olsa varmıştık geçen yıl karda bisikletin hazzına. Bu yıl doya doya dörtnala sürmeliydik demir atlarımızı beyaz karın saf masumiyetine çılgınlar gibi. Hazırlıklarımızı yaptık o geceden. Dağ sofralarının 24 ayar baş tacı melemenliklerimizi alıp uzun sohbet saatlerimizin atıştırmalıkları kestaneleri de ihmal etmedik bu sefer. Bir de Murat Kırkaş’ın yasal av ürünü bir çift ördek hediyesi soframızın alüyyül alası oldu adeta.
Saat 10.00’ bastık pedala, düştük yollara… Aman Allah’ım kar, soğuk, buz…Bisikletler şaha kalkıyor, gemini tutana aşk olsun. Tekerler buz üzerinde sağa sola fırlatıyor bedenlerimizi. Çılgın ruhlarımız yeni bir maceranın hazzından mestane. 30 cm karı yara yara ilerleyip, Taraşçı’ya ulaşıyoruz. Kısa bir çay molası ve dostlarla hasbihalin ardından Taraşçı Barajı’na çeviriyoruz gidonumuzun kollarını. Kollar çevrildi de yolların durumu ne acaba?.. Kar oldu yarım metre. Bisikletler direniyor gitmeyelim diye. At sahibine göre kişnermiş deyip basıyoruz pedallara dehhalarla. Ve barajın kıyısına kadar dayanıyor bisikletlerimiz.
Adeta “Benim imkan ve kabiliyetim bu kadar.” diye fısıldıyor her bisiklet sahibine. Anlıyoruz o fısıltıyı vedalaşıyoruz bisikletlerimizle kısa süreliğini. Vuruyoruz dağın yamacına tabana kuvvet… Ormanın içinde gelinlikler giyinmiş ağaçların saf masumiyeti bizleri selamlıyor boynunu bükmüş. Ve Veysel Usta’nın taş eseri “hoş geldiniz” diyor ima ile. Alelacele yakıyoruz kuzineyi. 24 ayar melemenimiz Ömer Aydoğdu Usta’mın maharetli ellerinde ayarını bulurken Ali Akış Ustam Murat Kırkaş yadigarı ördeklerimizi fırın için süslüyor. Ömer Aşçı çay değil gönüllerimizi demliyor. Süleyman Kılınç yemek şölenine ortamı hazırlıyor, Hacı abim her zamanki gibi duayen, varlığı yeter. Mahmut Arabacı kardeşim kestaneleri çiziyor…
Yemeklerimizi yiyoruz, çaylarımızı içiyoruz, Taraşçı’dan şehit olduğu haberini alıyoruz. Duyduklarımız farklı duygu mecralarına savuruyor yaralı gönüllerimizi . Her şehidin vatana, umuda, geleceğe verilmiş bir can olduğunun bilinciyle yine her can vermenin zorluğunu hissederek akşam karanlığını gönül yasımıza örtü yapa yapa, yüreğimiz buruk, gönlümüz umutlu bir şekilde saat 19.30 civarı dönüyoruz güvenle hanelerimize.
Selam olsun bu vatana en kıymetlisini ,canını, feda edenlere; selam olsun vatanımın tapusuna kanıyla imza atanlara; selam olsun Allah yolunda giden koç yiğitlere, aziz şehitlere.
Ali Akış